Uzaklara, Çok Uzaklara…

Uzaklara,
Çok uzaklara…
Kimse’nin seni duymadığı bir demde Kimse’ye birşey anlatamazsın azizim. İki dudağının arasından döktüğün her kelime gürültü mevkisinden öteye gidemez.
Yorma, yorulma… Elbet bir gün o Kimse seni dinlemek isteyecek fakat sen o vakit anlatacak mısın? O noktası sana kalsın.
Ben mi? “Ben anlatır mıyım?” diye mi soruyorsun? Sen bana bakma azizim, ben anlatırım… Ben “ben” kelimesinin bir anlamı olmadığını fark ettiğim gün,
kendimden vazgeçtim. Kendinden vazgeçmek demek; Sevmek demek. Seversin, kendinden vazgeçersin, Kimse olursun. Kimse Sever, kendinden vazgeçer sen olur.
Peki ya, Sever iken kendimizden vazgeçmez isek ne olur?

Samimi mi olalım?
Hadi olalım…
Hayatında öyle anlar olur ki; gecende uyku, gündüzünde güneş durmaz.
Yorulmak da değilde yanmaktır zannımca, lügatı mesken tutan anlamı…
Yolun o denli meçhûl ki ne dediğini, ne dinlediğini anlarsın.
Yaşarsın mânâsızca… Hesapsızsındır!
Yaşamaktan ödün patlar, ölüme dört nala koşarsın ama yinede yaşarsın…

Yani? Yanisini Yüreğimiz söyleyecek azizim, yanisini Yüreğimiz söyleyecek…
Haydi eyvAllah…

21 Eylül Çarşamba 2016